19 Mayıs 2010 Çarşamba

La Luna



Az sonra gideceksin. İki güne sığdırılan hızlandırılmış aşkımız da nihayete erecek böylece. Böyle olması gerektiğini, başka türlüsünün en çok da benim için mümkün olmadığını bilmeme rağmen canımı acıtan bir şey var bu vedalaşmalarda. Bir oğul hasreti duyuruyor bana varlığın ve gidişinle unutulacak bir sevilme açlığım var buralarda bir yerlerde. Bana bunu hatırlattığın için belki sana hiç haketmediğin halde kızgınım da biraz.

Seni sevebilirim ama birini sevmenin ağırlığını kaldıramam, muhtemelen sen de aynısını düşünüyorsun. Unutmak için tanıdık birbirimizi. İsimlerimizi söylerken biliyorduk bunu. Yazmadık o yüzden, sadece seslendirdik.

En kötüsü ne biliyor musun? Birgün birini seveceğini, bunu göze alacağını ama bunu şimdi benim için yapmaya değer bulmadığını bilmek. "O kadın" değilim ben. Seni affetmemin nedeni de bu sadece: "o kadın" olmadığımı biliyorum ben de. Senin "o" olmadığını bildiğim gibi. Yine de bilmek yetmiyor keyifli bir vedalaşmaya. Hiçbir ayrılığı hakettiği hafiflikte yaşayamadım ben.

Öyle genç, öyle güzel, öyle masumsun ki, anneni kıskanıyorum. Vücudun vücuduma, gözlerin gözlerime yapışmış bir halde kendimden geçerken, şehvetten daha fazla duydum oğul hasretini. Benim sevebileceğim tek erkek kendi rahmimde yarattığım olabilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder