19 Mayıs 2010 Çarşamba

Solipsist

Can sıkıntısından kurtulmanın yolunu kendi dışında arayanlara "normal", kendisinden bir dünya yaratıp onun içinde bir ömür tüketenlere de "ruh hastası" deniyor sanırım. Evet, bu bağlamda çok sağlıklı biri olduğum söylenemez. İnsanların bende sevdiği tek şey güleryüzlü olmamdır ki bu da sanırım sadece benim sapkın yüzümü sakladığım bir maske. "Sizi görüyorum, sizin farkınızdayım" mesajı veriyorum diğerlerine. İyi bir dinleyici olduğum da söylenebilir aslında. Bunun da iki nedeni var: birincisi başkalarının açıklarını yakalamayı seviyorum. Onların tozu toprağı beni parlatıyor kendi aynalarımda. İkincisi, beni mutlak gerçekliğe ulaştıracak tümevarımlarım için malzeme toplamak. Her kaçığın böyle sapık arzuları vardır, kendilerinden saklasalar da.
İnsanları seviyorum, çünkü ölecekler. İyice zıvanadan çıktığım sanılmasın. Can sıkıntısından daha kötüsü vardır çünkü; korku. Bir gün her şeyin sona ereceğine dair bilginin edinilmesiyle başlayan ve kendi içine hapsolmuş birey için şiddeti kat be kat artan o en büyük en eski korku. Aniden, onu hatırlatacak hiçbir şey olmamışken, günün sıradan bir anında, rutin bir eylemi gerçekleştirirken, mesela çamaşırları katlarken, birden suratına şamar gibi çarpar: öleceksin! Yüreğin sıkışır birden, anksiyete boğazını sıkmaya başlar, vücut ısının arttığını hissedersin. İşte böyle zamanlarda, ölmekten daha kötü tek şey olduğunu düşünürüm: ölecek olan tek insan olmak. Hepinizi minnetle anıyorum o an.
Annemi düşünüyorum, geçtiğimiz yıllarda orta şiddette bir depresyon yaşamıştı. Hayatında ilk kez "insan ve insanlık yazgısı" hakkında düşündüğüne şahit oldum o aralar. Bazen sabahlara kadar sigaraları birbirine ekleyerek yalnızlıktan aşka, aileden kadınlık durumuna, Tanrıdan ölümlülüğe; varoluşu, yaşamı ve insanlık durumunu konuşurduk. Neredeyse ilk kez birbirimize bu kadar yakın olmuştuk. Aklı ilk kez sorularla doluydu. Gel zaman git zaman kullandığı ilaçların da yardımıyla geri kalan ömrünü nasıl geçireceğine dair bir yanıt buldu sonunda: kendini bahçesine ve bitkilerine verdi. O artık iyi ve biz eskisinden de kötüyüz.
Bir anlamda acıklı bir kader bizim gibilere düşen. Kendimizden ve bitmek bilmez sıkıntılarımızdan başka oyalanacak bir şeyimiz yok. Bir arkadaşım, benim gibi insanların yalnızlığa mahkum olduğunu, çünkü insanların diğerlerinde kendinden kaçmayı aradığını, benim gibilerin onları arzularının tersine kendilerine ittiğini söylemişti. Haklı galiba. Bir derdiniz olursa beni bulun, sizi dinlerim. Sevmeye gelmem, gelemem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder